OTURAKSIZ
YAZILAR 1
Seni
düşünmek istemiyorum. Sana yazmak istemiyorum. Seni aramak
istemiyorum. Seni görmek istemiyorum. Seni öpmek istemiyorum.
Yanında olmak sana dokunmak ve seninle sevişmek istemiyorum. Her
daim yanında kalmak istemiyorum. Sana ihtiyacım yok. Seni
beğenmiyorum bile. Aynı bir akıl hastası gibi gülüyorsun.
Değnek yutmuş gibi yürüyorsun. Mıy mıy ve sanki zoraki bir
şirinlikle konuşuyorsun. Aslında ilginç yada farklı değilsin
olmaya çalışıyorsun; çünkü kişiliğin oturmamış yerine: hep
ayakta geziyor oradan oraya. Hele o haddinden büyük kalçaların ve
38 numara dediğin fakat 41 numara olan ayakların bana iğrenç
geliyor. Üstelik yalancısın. Ha bir de kız dediğin bakımlı
olmalı; makyaj yapmalı, manikür, pedikür, cilt bakımı, saç
bakımı, temiz olmalı, temiz kokmalı hep ya sen ne bu halin bir de
terle karışık parfüm koklatıyor bana salak salak. Yoldan
geçenlere salak diyen salak. Daha kuran-ı Kerim’i bile
okumamışsın: Allah bilir ateistsindirde. Dur bakayım o elindeki
ne senin bir sigara mı? senden de bu beklenirdi zaten. İrade yok
ki; neymiş efendim ailede herkes içiyormuş, o zaten küçük
yaştan beri pasif içiciymiş vs.vs. Ha bi de çok bilmişsin be;
her konuda atıp tutabiliyorsun maşallah. Kızım sen kim bana öğüt
vermek kim: lütfen bir Ricky MARTIN ve Mahsun KIRMIZIGÜL çağı
çocuğu olduğunu unutma. Ne kadar derine gidebilirsin ha ne kadar!
Sığ suların tembel ve çaresiz balığı. Kendini beğenmişliğin
cinsi-latifteki son durağı. Yıkıl karşımdan. Lüksü seviyorsun
demek. Kabahat kimde bilmiyorum lüksü sana sevdirende mi yoksa
senin onun müptelası olman mı bir sürü elit aptal gibi. Para
olduğu sürece lükse harcanır: Ve bir yanda en ünlü markaların,
Ankara’da ve daha bir çok yerdeki en gözde mekanların müdavimi,
50 kiloda, biricik (sersem) lakaplı sen; diğer yanda ilkokuldan bu
yana kendisine simit alınması için verilen paraları biriktirip aç
gezerek, her türlü lüksten el ayak çekerek, yemeyip içmeyerek
yaşamaya çalışan, kendini insanları güldürmeye adamış, hiç
durmadan içi kan ağlayan, 60 kiloda, koca bir sıfır lakaplı ben!
Müsabaka başlamadan bitsin! !!!
Ben-
Ama artık çok geç.
Yine
Ben- Nasıl yani?
Ben-
Müsabaka onu ilk gördüğümüz anda başladı ve bitti bile. Ve
sen sadece bir bilemedin iki gecelik pişmanlık, cesaretsizlik,
tembellik acısı çekeceğine, bir ömür boyu aşk acısı çekmeyi
seçtin yine o masaya gitmekle. E be geri zekalı hadi masaya gittin,
telefonunu aldın, notunu ilk gördüğün anda verdin daha ne diye
arayıp tanışırsın; kurup kurdurup durursun kendini bir kukla
misali ona kölelik edecek olan. Laf aramızda bu yaşam tarzıyla
yapıp edebileceğinde budur anam! Hadi aşk kölesi olsan neyse;
duygu kölesi, kaygı kölesi olabilirisin ancak seni tanıyorsam.
Üstelik…
Yine
Ben- Yeter! kes artık! Hep felaket haberciliği yapıyorsun seninle
ne zaman karşılaşsam. O farklı: o…
Ben-
Ne var o, o, o! O diye bir şey yok hepsi senin hastalıklı kafanın
ürünü. Arayan soran var mı ha? Bak 34 saaat geçti. Koskoca bir
cuma gecesi. Hadi seni biliyoruz; güya “Paranoyak düşüncelerin
onu çaldırmanı bile engelledi.” O neden aramadı sadece sıcak
bir merhaba için: çünkü öyle biri yok. Hadi durma git bak cep
telefonuna, bak bakalım var mı birce ismiyle bir kayıt, arama,
çağrı vesaire. Cuma günkü kumpirciye git sor bakalım; hani o
işeyen adamın kapısını açmışta sonra t-şortlarınızı
değiştirmişsiniz onun karnı ağrımış, iki soda içmiş, adama
kalem sormuşsunuz, üff yeter nerden buluyorsun bunları, nereden,
neden uyduruyorsun. Kimseyi beğenememe özelliğin iyice kafana
vurdu.Üzgünüm dostum bu kez gerçekten kendini aştın. Doğrusu
bu hayal gücüne hep hayran olmuşumdur.
Yine
Ben- Ahhaa işte şimdi sıçtın al bak al işte telefonda Birce
ismiyle bir kayıt var. Kaç defada aramışım hatta o da beni
aramış.
Ben-
Bir daha aramaya ne dersin? İçimizden birinin gizli gizli “Birce”
ismiyle bir kayıt açıp numarayı kafadan atması gayet mümkün.
Hatta Burcuyu arayıp “Burcucum ben seni arayıp sana Birce ismiyle
hitap edersem bozuntuya verme bizim çocukları işletiyorum, yeni
tanışmışız gibi yap parkta, tekstil 2 sınıftası….vs. sağ
ol canım; görüşürüz!” diye geyik çevirip olayı güzelce
organize etmiş olabilir ama şu da varki Burcunun sesini hepimiz
tanıyoruz. Neyse hele bir ara bakalım.
Telefon-
Dıııııııııııııııt dıııııııııııııııt
dııııııııııııııııııııııııt!
Yine
Ben- Abi kimse açmıyor.
Ben-
Sen sonuna kadar bekle bakalım?
Esra-
Alo! Napıyorsun?........................ Hakan konuşsana!
Yine
Ben- Hassiktirr Esra!
Esra-
Efendim?
Yine
Ben- “Hassiktirr Esra!” dedim. Eminim daha önce kimse sana
telefon edip böyle söylememiştir diye düşündüm ve sana bu
zevki de yaşatmak istedim.
Esra-
Ah teşekkür ederim çok naziksin. Ama bu kadarına kalbim
dayanamayacak. Seninle her bağlantı kuruşumda yeni bir sana yeni
baştan alışmak zorunda kalıyorum. Özledik galiba?
Yine
Ben- IIııı şey evet! Özledim tabii aaa bir dakika kapı ve
telefon çalıyo fıstık ben seni sonra yine rahatsız edeyim olur
mu?
Esra-
Tabii canım ne demek zaten biz de şu an Cemil’le Alsancak’ta
kumpircideyiz uff midem yine acayip ağrıyor. Bıktım bu ağrıdan.
Hadi öpte geçsin.
Yine
Ben- Muck!
Esra-
Ben de seni öptüm. Görüşürüz.!
Ben-
Bak gördün mü: ben sana demedim mi?
Yine
Ben- Uff yeter be bu laftan nefret ederim biliyorsun. Kullanma şunu.
Zaten beynim durdu doğru düşünemiyorum. Cuma günkü hatun kimdi?
Esra olamaz.
Ben-
Arayıp sorsana. “Cuma günü buluştuk mu?” diye. Kurtul tüm
şüphelerinden. Öyle biri yok.
Telefon-
Dı dı dı dı dı dı dı dı dı dı dı dı dıııııııı…
Ben-
Hey bir dakika telefon çalıyor. Esra arıyor. Bu iyi oldu; sakın
olayı açıklığa kavuşturmadan kapama.
Yine
Ben- Alo! Esra hayrola daha az önce konuşmadık mı bu ne büyük
hasret üstelikte Cemil’in yanında. Ama iyi ol…
Birce-
Ne Esra’sı!? Hakan: Ben Birce. Numara mı yapıyorsun?!
Yine
Ben- Hassiktirr! Birce!
Birce-
Efendim?
Yine
Ben- Hassiktirr Esra!” dedim. Eminim daha önce kimse sana telefon
edip böyle söylememiştir diye düşündüm ve sana bu zevki de
yaşatmak istedim.
Birce-
Evet Esra dedin ama onu daha önce söyledin bana “hassiktirr
Birce” dedin. Bu durumda beni Esra sandın ve öyle konuşmaya
başladın..vs. Her neyse zaten bunların önemi yok. Benim sana bir
çift lafım var çok dikkatli dinle beni:
Seni
düşünmek istemiyorum. Sana yazmak istemiyorum. Seni aramak
istemiyorum. Seni görmek istemiyorum. Seni öpmek istemiyorum.
Yanında olmak sana dokunmak ve seninle sevişmek istemiyorum. Her
daim yanında kalmak istemiyorum. Sana ihtiyacım yok. Seni
beğenmiyorum bile. Aynı bir akıl hastası gibi gülüyorsun.
Değnek yutmuş gibi yürüyorsun. Mıy mıy ve sanki zoraki bir
şirinlikle konuşuyorsun. Aslında ilginç yada farklı değilsin
olmaya çalışıyorsun; çünkü kişiliğin oturmamış yerine: hep
ayakta geziyor oradan oraya. Hele o haddinden küçük kalçaların
ve 28 dediğin fakat 22 olan yaşın bu durum bana iğrenç
geliyor. Üstelik yalancısın. Ha bir de erkek dediğin güçlü
olmalı; spor yapmalı, ciddi, olgun, paralı, arabalı, sert olmalı,
sert davranmalı hep ya sen!: ne bu halin: bir de terle karışık
parfüm koklatıyor bana salak salak. Yoldan geçenlere salak diyen
salak. Tutmuş bir de Kuran-ı Kerim’i okumuşmuş: Allah bilir
ateistsindir. Dur bakayım şu cüzdanındaki ne senin bir
prezervatif mi? senden de bu beklenirdi zaten. İrade yok ki; neymiş
efendim ailede herkes yapıyormuş, o zaten küçük yaştan beri
aktif sevişiyormuş vs.vs. Ha bi de çok bilmişsin be; her konuda
atıp tutabiliyorsun maşallah. Oğlum sen kim bana öğüt vermek
kim: lütfen bir Modern Talking ve Yonca EVCİMİK çağı çocuğu
olduğunu unutma. Ne kadar derine gidebilirsin ha ne kadar! Sığ
suların tembel ve çaresiz balığı. Kendini beğenmişliğin
cinsi-kabadaki son durağı. Yıkıl karşımdan. Mütevazı
yaşıyorsun demek. Kabahat kimde bilmiyorum böyle yaşamayı sana
öğretende mi yoksa senin başarısız, tembel, saf olmanda mı aynı
bir aptal gibi. Para olduğu sürece harcanır: Ve bir yanda işporta
mallarının, İzmir’de ve daha bir çok yerdeki en ucuzcu
mekanların müdavimi, 60 kiloda, koca bir sıfır lakaplı sen;
diğer yanda ilkokuldan bu yana kendisine prenses gibi davranılıp,
her türlü lükse el ayak sürdürülen, yediği önünde yemediği
arkasında, kendini, kendini mutlu etmeye adamış, Hep ne istediğini
bilen ve hep, her istediğini alacak olan, 50 kiloda, Biricik
(mükemmel) lakaplı ben! Müsabaka başlamadan bitsin! !!!
H.Ö.
OTURAKSIZ YAZILAR 2
Aşk nasıl olmalı:
1 çok bağlanmamalı karşı tarafa 2 fazla yüz vermemeli 3 gizemli bir şeyler kalmalı. Ama bir yandan da her şey gözler önünde olmalı. 4 onu fazla düşünmemeli 5 sık aramamalı, sık ihtiyaç duymamalı ona 6 onunla yaşananlar hep mazide kalmalı 7 iyi yanları es geçilip kötü yanları vurgulanmalı 8 soğuk ve anlayışsız olduğu bilinmeli; hatta ilgisiz…ki aynı şekilde ona ilgisiz kalınabilsin! 9 hep en az bir alternatif olmalı. İnsan kızı bu ne yapacağı belli olmaz. Bir anda bozuk para muamelesi görebilirsin. 10 ortak yönler çöpe zıt yönler gündeme 11 çevresi, arkadaşları aşağılanmalı yetersiz ve kalitesiz bulunmalı. 12 bencil, yalancı, açgözlü, basit, acımasız, vicdansız ve kendini beğenmiş olarak algılanmalı kişiliği 13 zayıf yönleri iyi tespit edilip bunlar lehte kullanılabilmeli. 14 beyaz yalanlarla gözü boyanmalı 15 söz konusu kişi asla yüceltilmemeli, dötü kaldırılmamalı, umursanmamalı 16 her fırsatta fiziksel ilişkiye girilmeli bu olay sahte bir duygu patlaması yaratıldıktan sonra gerçekleştirilmeli. 17 temiz ruhla ve kendini kaptırmış bir şekilde bakıp hareket etmeyeceksin kuralları ve kazananla kaybedeni var bu işin. 18 hadi bakalım kolay gelsin. H.Ö.
Nasıl olmamalı!:
1 iyi ama o senin yanında; yanı başında ve sen deli gibi bağlısın ona. 2 sen deli misin bana mı öyle geliyor. Yüz de kelimemi ruhunu vermişsin senin olana. 3 gizemli bir şeyler: kalmalı! 4 güldürme beni daha dün sabah onu düşünerek unuttun yanında en çok gerekeni 5 şimdi öldüreceksin beni: her an onu düşünen onsuz kalp sancısı çeken deli. 6 ayrıntıları hatırlama bari; saçındaki toka sayısı ve elindeki minik yara izi gibi 7 mesela şişman demeli, sigara içiyor demeli ah ah onu çıtır çıtır yemeli! 8 valla onun ilgisizliği okey de sana ne oluyor be birader. Çocuk mu kandırıyorsun!? 9 ya dostum onu hayalini bir ara çıkarsam aklımdan belki birkaç alternatif yaratacağım ama diğerleri öyle siyah beyaz ki nazarımda. 10 ama benide en çok etkileyen etken ortak yönler be! Napçaz şimdi? 11 gelde sen; çevresinin kötülüğünü salla, umursa bu düşünce tarzıyla.Aslolan o be ya! Ki çevresi de harikaJ bi kere hiç aptal kız yok! Ne güzel! 12 dır dır dır dır dırrrdırı…çok da objektif bakacak durumdayım ya. Bi bakayımda öyle algılayayım bari. Öyle olabileceğini kabul edemiyorum bile. 13 evet evet çok iyi adam kullanırım zaten kendimi hizmetçilikten bir kurtarsamda…gerisi kalsın. 14 yalan ve ben ? ben ve yalan! Iıh iki türlüde olmadı…Kısmet. 15 buyur buradan yak. Senin tarzın bu! Onun burnu şu an olmasa bile çok yakında kaf dağındaki havayı soluyor olacak. 16 aklımda dudakları, boynu, sırtı her yanı; kalbimse zaten barındırıyor epey büyük bir hasarı ama ilk on beş kuralı hiçbir zaman beceremediğim ve beceremeyeceğim için asla saramayacağım tüm benliğimle o ışıl ışıl parlayan gözleri barındıran nadide diyarı 17 ho ho ho sen beni geç iyisimi; ben yine yalnız takılıp geberip gideyim. 18 teşekkür ederim!
OTURAKSIZ YAZILAR 3
Saat altı gibi sana çağrı bıraktım. Ondan öncede seni aramıştım ama telefonun diğer ucundaki o iğrenç ses bana sana şu an sana ulaşılamadığını söylüyordu. Neden bu operatörü tercih etti acaba diye düşündüm. Üç günden beri içim içimi yiyor ve çıldıracak gibi oluyordum. Senden ayrıldığım andan itibaren seni görmek için çıldırıyordum ama: içimden bir seste en iyisi kendini fazla kaptırmadan sal gitsin diyordu onu düşüncelerinden. Çünkü yoktu onunla bir geleceğim. Aptal değildim hissediyordum birbirimize olan uyumsuzluğumuzu. Kim bilir beklide o ilk 500’e bile giremiyordu. Ya da ne bileyim belki de benim bir “ilk beş yüzüm” bile yoktu. Arayamadım; buluşamadım onunla. Beni yakın bir arkadaş gibi kabul edecekmiş gibi hissettim ve buna dayanamayacağımı düşündüm sonunda. Fakat bugün, bu gece yarısı ilk kez tanıştığım ve hemen evine gidip rakı muhabbetine daldığım, hayatının bir sıfır olduğunu suratıma tükürükler sıçrata sıçrata anlatan, “istersen şimdi vur beni; öldür beni!” diye haykıran o yaşlı adam gelince aklıma Kayahan’ın canım sıkılıyor canım adlı parçası eşliğinde; seni her zamankinden çok kollarımda istedim. Dudaklarını dudaklarımda, ellerini ellerimde ve gözlerini gözlerimde. Ya o; ya o! Çağrımı cevapsız beni onsuz kalbimi aşksız bırakmakta kararlıydı sanki. Yo yo bu bir kararlılık değildi. Bu bir umursamayış, kayla almayışta değildi: bu tam bir farkına dahi varamayıştı, dikkat edemeyişti; bu bir gözden kaçırıştı. Var mı ötesi bundan başka. Var mı insanca, özden farklı, duygusal, olabildiğince ince düşünceli olsanda değer verebilecek biri sana. Ama hayır! Paran olmalı, karizmatik, havalı olmalısın, aptalca hareketler sergilemeli hatta canını yakmalısın ki yeri gelince “sevgimdendir diye” kıymete binesin. İnsan olarak bilinesin. Aranıp sorulasın. Aşık olunasın! Ağır ağır yuvarlanırken bir miktar tuzlu su birikintisi budak deliklerimden yer çekimine doğru; elime alıp yarıya kadar boşalmış rakı bardağımı “şerefe” dedim Tuğrul abiye: o ise saydırıyordu içinden geldiğince şimdiye dek bana işkence eden onlarca soyu bozuk faniye: “orospular; onlar ancak bir tek şeyden anlarlar: para!” . Bir ilaç yudum daha çektim anason tarlamdan ve ben de başladım o anki yarım aklımlan; “hepsi kaltak bunların, topunu s.k.p bırakacaksın!” demeye. Bir yandan da gülüyordum içimden etkisiyle eski mağlup oluşlarımın. Ne istiyorlardı benden; sanki onları mutlu etmek istediğimi sezemeden; ne istiyorlardı benden.! Gecenin ilerleyen saatlerinde, rakı sofrasını terk etmiş bir şekilde, hafif çakır keyif bir ifadeyle tekrar cep telefonuma sarılıp sana ulaşmaya çalışan ben, ama yine daha önceki gibi telefonunu kapatıp etkilendiğini, ihtiras hissettiğini sandığın o hayvanın kollarına uzanan sen. Bu ne adalet: dünyadaki, bu ne asalet: sendeki! Gece sensizlikle ererken sona bu kez ben bir ilahi kitabın beynimde yarattığı hayal dünyasında; sense zevkten inler bir şekilde bir insansının kalçaları altında: 6.3 şiddetinde bir depremle sallandı sanki dünya. Ve itfaiyeciler 7 katlı bir enkaz altında senin çırılçıplak cesedini bulduklarında; yayınlanan bu görüntüye kah ağlıyor kah gülüyordum ben şizofren kahkahalarımla televizyonda. “O benim sevdiğim kadındı, o benim ilk görüşte aşık olduğum ikinci kadındı, o benim ilk görüşte aşık olup evlenmeye karar verdiğim ilk kadındı, o daha sevgili bile olmadan bana boynuz yapıştıran ilk kadındı. Ve o şimdiye dek bildiğim, tanıdığım ve aşık olduğum en mükemmel kadındı.” Diye sayıklıyordum dışımdan, üstümde deli gömleğiyle, sirenleri avazı çıktığı kadar bağıran ambulansa ilerlerken. H.Ö.
OTURAKSIZ YAZILAR 4
Ben- Her cümlesi beni ona biraz daha bağlıyor. Ama neden ondan uzaklaştırması gerekenler de ona doğru ittiriyor bu zavallı ruhu, peşi sırada bedeni; bir türlü çözemiyorum. “Ah ben ne içtim!; ben ne içtim!” Yani “ulen ben ne bok yedim böyle, ağzına sıçtımın ruhu: bok mu vardı gittin tanıştın: hah ne oldu boyun göğe mi erdi; yok tanımak istiyormuşta! Yok görür görmez etkilenmişte! Lan salak adam: senin hiç başka işin yok mu; sen git önce aç karnını doyur. Peh ben senin gibi zekinin gelmişini, geçmişini, geleceğini…anasını, bacısını….” Demek istiyorum.
Dr.- Ne istiyorsun ha ne! Elini tutmak mı? -evet.
Dr.- Öpmek mi? -evet
Dr.- Hep yanında, dizinin dibinde olmak mı? –evet
Dr.- Sarılıp uykuya dalmak mı kollarında –evet
Dr.- Onun yorulana dek konuşmasını dinlemek mi istiyorsun ha! Ne? ne? –evet!
Dr.- Gözlerin kapanana kadar onu seyretmekte var değil mi isteklerin arasında! –evet Dr.- Başka: her halde nefessiz kalana kadar sevişmekte istersin sen şimdi? –evet
Dr.- Vücudunun her yerini ezbere bilmeye ne dersin? İstiyorsun di mi bu ezberi yapmayı? –evet
Dr.- Bu kadarcık mı? –Hayır.!
Dr.- Ahha buldum; seni her daim arayıp sorsun, istesin, özlesin, hayranlık duysun, sana aşık olsun istiyorsun. –evet
Dr.- Peki üçün birine ne dersin? Ya da gel bi de bana .oy istersen ha? Senin anan güzel mi? Ha bir de sadece ananın güzel olması yetmez bütün bunlar için, bu üçüncü göbekten ninene kadar uzar gider. YA! Geri zekalı seni! Hade hade! Çıkar biraz kafanı hayal dünyasından ve dünyalıların yaptıkları gibi yap; İyi bir iş bul, paraya para deme ve hayallerinde paranla sevişen kızlarla sevgilicilikler oyna. Kendini ona aşık etmekten vazgeç er-geç: Unut onu: Ki sana asla bir dişiye olan aşk baki kılınmadı. Bu sebepten “İstanbul’a göçene kadar onunla mümkün olduğu kadar fazla zaman geçirme” fikri ve bu karşı konulamaz dürtüye kendini teslim etmen hiçte doğru değil. Yazık değil mi sana, hadi; Hakancık: “ELVEDA” de ona! Ve dal gene yapayalnız ütopyana. Onsuzluğa yalnızlık demek yakışıyor mu sana? Baksana yüzlerin, binlerin içinde senin için o nefes alan güya tek tanrıça. Beklide asla onun gibisi çıkmayacak karşına.!! AHhhahaha….!
Ben- Bugün ne giymişti biliyor musun? -evet!
Ben- Bluz olarak siyah bir etek ve ona çok ama çok yakışan bir kot! –biliyorum.
Ben- Çorapları da mükemmeldi tek kelimeyle. Öyle yakışmıştı ki. -bunları daha önce konuşmadık mı?
Ben- Ve küpeleri; böyle mi yakışır bir duymaca. Çenesindeki beklide bilerek almadığı kıl bile öyle tatlı duruyorduki her yanı öpülesi asık suratında; ona olan bu zaafımı dayanamayıp boynuna dudaklarımı hafifçe deydirmekle frenleyebildim anca.
Ben- Ve günün finalinde “arkadaşlardayım, yemek yiyoruz, şimdi seninle buluşamam, çekemem be ya, altım kuru keyfim yerinde bırak öyle kalsın; eminim ne demek istediğimi anlarsın” diye boca ediyordu; bilimum konuşama organlarıyla sesli olarak ve o nadide beyin dalgalarıyla telekinetik olarak bencağıza fikirlerini. Bense hemen başka gezegendeki dostlarımı arıyordum:
Ben- Dostlar; benim etten, kemikten ve ruhtan oluşan devrelerim yine bozuldu: sanırım yine bir dişi virüs girdi ruhuma ve dolaysıyla etkiledi tüm sistemi; her bir parçam aşırı voltajdan yanıp kül olmadan gelin kurtarın beni! Söz size: her şey bitti: Hadi son bir kez daha formatlayın ve öylece salın yine gerçek dünyaya geri.
Uzaylı dostlarım- Ama bugüne kadar ki tüm aşkların, hatıraların, acıların, tatlıların, hepsi kaybolacak. Biliyorsun değil mi?
Ben- İyi ya ben ne istiyorum sanki! Dayanamıyorum: haydi başlasın ötenazi!
Doctor- Hakan bey emin misiniz? Belki dondurulmak daha faydalı olacak gibi?
Ben-………………………………………………………………
Dr- Hakan! Hakan! İyi misin? Hadi kendine gel cevap ver bana! Diye benim yattığım yatağa doğru ilerleyen 20 yıllık dostum ne yazık ki beni orada göremeyecekti.
U.d.- Hazır mısın Hakan? Başlıyoruz. Temel bilgileri yükleyip seni yine göndereceğiz geri.
Dedikleri gibi yaparlar ve beni dünyaya geri bırakırlar. Bir süre sonra Bornova’da bir sürü cafenin bir arada bulunduğu bir caddenin ortasında görür görmez aşık olduğum ve durdurduğum bir kızla aramda şu konuşmalar geçmektedir:
Ben- Affedersiniz: sizi görür görmez çok etkilendim ve daha yakından tanımak istiyorum. Birce- Bilmem ki ben öyle yolda beni aniden durdurup yakınlaşmak isteyenlere pek rağbet etmem; onlara bir yandan salak, aptal ve benzeri sıfatlarla hitap ederken bir yandan da yürümeye devam ederim. Ama sizde bir şey var; tam bilemiyorum, sanki bundan önceki hayatımızda tanışıyormuşuz gibi yada ne bileyim hayat çizgilerimiz birbirine bağlanmış gibi… Ben- Ya Birce saçmalama iyiki bi atraksiyon yapalım dedik maşallah sende açmışsın yani olaya!
Birce- Biraz hızlı samimi olmadık mı? Tamam biraz havada konuştum ama, yoksa sen benim ilk okuldan falan arkadaşım mısın?
Ben- Ufff bu ne ya? Birce bak kaşınma bence, havaya girersem biraz zor çıkarırsın beni oradan!
Birce- Üf tamam be hem kendin başlatıyorsun bari adam gibi devam edelim hayatımıza renk gelsin biraz. Bi de saçlarını farklı model yapıp geziyo, gizli monoton seni!
Ben- Dur bir dakika ya bu çok hoş neredeyse ben bile önceden tanışıyor olduğumuza inanacağım. Her neyse; adım Hakan memnun oldum!
Birce- Hah şimdi oldu be güzelim. Benim hoşuma gitti bu iş. Hatta her karşılaşmamızda böyle yapalım. Ne dersin?
Ben- Neden olmasın. Bu benim işim. Sen ne iş yaparsın?...vs
Birce- ……vs……
Ben- ….vs…vs
U.d.- Yuh ulan bunu düşünemedik al işte o dişiyle yine tanıştı yine yedi virüsü; üstelik kızda numara yapmaya devam ettikçe bir de özel bir oyun oluştu aralarında, yok yok artık ifla olmaz bu: birkaç gün sonra yine ulaşır bize formatlayın diye. Birde bu son demişti. Gerçi belki bu kez …..hayır hayır olamaz tabii ki; Korkarım bu lavuk hayalperestlik virüsünü bu kez bizede bulaştırdı.
Ben- ……..vs……….
Birce- ……..vs………. Konuşa konuşa aylar geçer.
Ve bir gün:
Ben- Birce benimle evlenir misin?
Birce- Evet! Ama bir kere verirsen
H.Ö.
OTURAKSIZ YAZILAR 5
Bir nota inledi karman çorman düşüncelerle dolu beynimde. Ve aynı notayı kalabalık mı kalabalık bir mekanın ortasında hayata geçirdi ses tellerimde. Engel olmak bile istemedim bu suçun meydana gelmesine aynı parası ödenmeyen bir meşrubat seviyesinde. Bu toplumun insanlarının etrafımda hayretle bana bakıp, sanki oracıkta birini boğazlıyormuşum gibi dehşete kapılmalarının ben de uyandırdığı tatmin hissi bile engel olamadı bu kelimeyi böğürmelerime. Sanki bu haykırışlar ilaç olacaktı zıvanadan çıkmışçasına hızla atan kalbime. Onu keşfetmek, üzerine; onu incelemek, üzerine; kendini ona bağlamaya başlamak, üzerine; ona suni bir ihtiyaç hissi serpip; yalancı bir aşk duygusuna sarıp sarmalayarak mazoşist ruhumun beslenme çantasına koymak, elimde parçalarcasına sıkarak tuttuğum kısır döngü sandövicimi; işte bu dahi doyurmadı, kazıntısını bile alamadı; gerçek insan olan bir dişiye, katıksız, karşılıksız ve aynı zamanda da ihtiras dolu sınırsız bir aşka aç olan benliğimi. Oysa o; bırakın pişmeyi, kabukları soyulmadan sepette bekleyen olgunlaşmamış meyva müsvettelerine bana davrandığının bin katı samimiyetle kucak açarken bir kez daha küsüyordu ruhum kendine eş sandığı bu kadının ruhuna, dönüp arkasını gidiyordu bedenimi orada yapayalnız bırakarak ki sonrasında; sarf ettiğim bayat kelimelerim benide onuda sıkıyor, bezdiriyordu birbirimizden. Ve Burcumun “Hakan kusura bakma ama 20 yaşında üniversite ikinci sınıfta hepimiz radikaldik senden başka kim aynı kaldı ha mezun olunca; ben onu mezun olduktan sonra görürüm...vs..” kalıbında kıskançlık, o günlere özlem ve gerçekçilikle kurduğu cümleler aynı piranalar gibi dört bir yandan didikliyorlardı duygu ve düşüncelerimi. “.mına ko.y.m ya hatun yine haklı çıktı; nah bulurum ben bu gidişle bu dünyadaki ruh eşimi” diye dümdüz ve gelişi güzel saydırıyordum içimden bir yandanda onun elime yarı ilgisizlik yarı mahçupluk birazda umursamazlıkla tutuşturduğu anketleri doldururken. Hayret dedim içimden; acaba durup durup sebepsiz gülmelerimi, gülümsemelerimi akıl hastalığıma mı yoruyor yoksa farkına dahi mi varmıyor? Ama düşününce etrafına ne kadar ilgisiz, hafif elit bencilliğinde donatılmış fakat şirin ve iç gıcıklayıcı konuşma tarzıyla bunları maskeleyen ve bunu doğası gereği gerçekleştiren bir model olduğunu: sorumun cevabını kendi kendime hemen oracıkta buluverdim: önemsemiyordu seslerimi, hareketlerimi ve nefes alış verişlerimi diğer milyonlarca insan gibi. Olgunlaşmamış mahsullere ilgisi ise biraz saflıktan birazda ihtiyaçtan dolayı idi. Ve işkenceyi, kini, intikamı seven beynime o meçhul, aynı zamanda da malum yerden bir nadide görev daha indirildi sanki: bir çift anne baba daha kara listeme eklendi. Benim ehliyetle ana-babalık fikrim bir kez daha tescillendi. Ehliyetsiz, ruh hastası, ne yapacağını çok iyi bildiğini sanan ve çiftleşip dünyamıza bir zigot daha armağan etmekle her şeyin hallolduğunu, yukarıdakinin gerisini halledeceğini düşünen -yada ne bileyim doğrusunu yukarıdaki bilir- uman bir çift ebeveyn daha yıllar öncesinden başlayarak tezime kol kanat germişlerdi. Aynı milyarlarcası gibi. Her neyse; biraz dolaşıp yanımıza geri dönen ruhumla onun yanında kıvrım kıvrım kıvranan bedenim yaklaşık 3 bilemedin 4 saniye oturup istişare ederek; Birce’nin kendilerini anlayamadığı, bu sebeple ilgi duymadığı hatta zaman zaman sıkılmak bir yana neredeyse kendilerine karşı nötr bir halde bulunduğuna karar vererek onu kayıtlardan çıkarmayı talep ettiler; işte şimdi bende 7 ila 100.000.000 kişilikten oluşan ruh meclisimde oylamakla meşgulüm onun efendice; kalp hapishanemden azat edilişini: Lakin bütün oylamayı berbat etti birdenbire bu kalabalık meydana fırlayıp, bıkıp usanmadan aynı notayı, kelimeyi, propagandayı, mükemmeli, aşkı avazı çıktığı kadar haykıran bir deli: -Birceee! Birceeeeeee!.........
H.Ö.
OTURAKSIZ YAZILAR 6
Şu an çok mutluyum. İnanılmaz mutluyum üstelik. Onun hakkında yanıldığımı görmek beni korkunç sevindirdi. Ayrıca kendi hakkımda iki gerçeği ard arda öğrendim; birkaç gün arayla. İlki ibne olmadığımdı. İkincisi ise çok fazla sayıda hatunla aynı anda ya da farklı zamanlarda sınırlı sayıda sevişmek için yaratıldığımdı. Bütün bunların farkına onun sayesinde vardım. Beklide onun var olmasının sayesinde diyelim; en azından madden var olmasının sayesinde. Beni çok çok iyi okuyun şimdi. Önce; onun önce gözlerini gördüm. Sonra giyim tarzını inceledim. Daha sonra görüş alanımdan çıkıp tekrar girdi ve orada kaldı. Bir süre sonra onun yanında telefonunu almakla meşguldüm. Etkilendim1. Bir süre daha sonra aradım buluştuk konuştuk; istediğim gibi daha yakından tanımaya başladım. Etkilenmeye devam ettim2. Bu arada yavaş yavaş diğer hatunları değersiz ve basit bulmaya başladım. Tekrar buluştuk. Biraz daha açtı kendini; benim üzerimde azıcık olan ilgisi ise ilgisizliğe dönüşmeye başlamıştı. Arkadaşlarını gördüm beğenmedim. Asla benim kurduğum gibi arkadaşlıklar kuramayacağını ise biraz önce keşfettim. Diğer maskeliler gibiydi o da. Yüzeysel ve analitik bir samimiyet anlayışı vardı olabildiğince. Ama her şeye rağmen etkilenme faslı sürüyordu3. Bense: o da olmazsa hiçbir zaman biriyle ikimizin bir olduğu aşkı yaşayamayacağımı düşünmeye başlamıştım. Şartlandırmıştım adeta kendimi ona. Gerçek radikaldi o bana. Son buluşmamızda ne oldu tam bilmiyorum ama birdenbire kimyasalım, fizikselim, ruhsalım bir değişim geçirdi; mantığım duygumla birleşip onu evirdi çevirdi; sonra da buruşturup fırlattı ait olduğu yere; hatalı teşhisler, özentiler, anti samimiler ve gereksizler bölümüne. Ama bir parçası kurtulmuş olacak ki elimden bana “oturaksız yazılar 5” i yazdırdı. Ona ulaştırmam ve ikimize son bir şans vermem için beni adeta zorladı. Birkaç kararlı ulaşma teşebbüsüm sonuçsuz kaldı. Fakat yeterince kararlı değilmiş ki o; telefonların çekmediği, sakinlerinin kendilerinden başka insanları çekmedikleri eve gitmem için beni kandıramadı. Bu arada ibne olmaya biraz daha yaklaşıyordum sanki; onun bu şekilde davranması beni zorluyordu buna.:) Ve her şeyin yerli yerine oturduğu an geldi çattı sonunda: dün gece saat 21:36 idi. Umutlu değildim ama “şunu bir arayım bakalım” dedim. Ha bu arada “aramak” dedimde aklıma geldi. Kendisi bir kez bile bana “gel buluşalım” diye telefon etmemişti. Komik değil mi? Telefonu çalmaya başlayınca sevindim. Büyük ihtimalle küçük parkta geyiklenmekteydi çiğ sebzeleriyle. Telefon epey bir çaldı. Her halde (duymuyor1 – duyuyorda yazılarımı yanlış anladığı (anlayamadığı) için açmıyor2) düşüncesi ile tam kapatacakken telefonunu meşgule almaz mı! Bir daha arayınca da deli karının biri görev aşkıyla bana “ona ulaşılamıyor” demez mi?! Bu ne demek: seni bir daha görmek istemiyorum: beni bir daha arama! Bu koşullarda dahi hemen yanımda duran ve yeni tanıştığım Gürhan isimli arkadaşa vermeyince ibne olmadığımı anladım. Ayrıca onun bu davranışı: onun hakkında yanıldığımın kanıtıydı. Bu durumda o; milyonlarcası gibi normal olan kızdan biriydi. Üstelikte en tehlikelilerinden: kendini radikal, cool sananlarından.! Eyvah! Bu tanımlamanın sonuncunda yavaş yavaş diğer kızlara da bakmaya başladım eskisi gibi. Hatta bu kez biraz farklı bakmaya başladım eskisinden. Gece böylece bitti. Sabah onu arayıp buluşmak istedim. “Ben seni akşam 18:00 gibi ararım” dedi. 20:00 a kadar bekleyip telefonunu aradığımda aleti kapalı idi. Ve o nadide mesajı yazdırdı bana içimdekilerden biri: “Biricik şu an durduğun yerden doğru Özkanlar Migros önüne gel! Beni ara; şarap içerek konuşacağız. Sonrada 12’ye kadar sevişeceğiz. Çabuk ol seni hemen öpmeliyim; tutamıyorum kendimi.” Diğer yandan da ertesi gün başka bir hatunla bütün gün sevişmek için boş bir ev ayarlıyordu içimdekilerden diğeri. Kendimi çıldırmış gibi hissediyordum. Önüme gelip eğilen her hatunla aşk oyunu oynayarak basit ilişkiler yaşamak istiyordum. Aynı yazıları sadece isimleri, zamanları ve yerleri değiştirerek bir sürü hatuna verip onları yatağa atmak istiyordum. Çünkü onlar da benden bunu istiyorlardı. Ve ben Birce’ye minnettardım. J H.Ö
OTURAKSIZ YAZILAR 7 (SON)
Ah biricik ah. Demek beni görmek dahi istemiyorsun ha? Madem bu kadar farklıyız, uyumsuzuz; ben ne diye hayran oldum sana ve hala da olmaktayım. İnan bana o güzelim psikopat gülüşün aklıma geldikçe seni karşıma alıp durmadan güldürmek geliyor içimden. Yoksa benim tehlikeli bir deli olduğumu mu düşünüyorsun. Evet haklısın! Ben deliyim; herkesten fazla hemde ve tehlikeliyim, ama ne yazık ki kendime ve benim derdimle kederlenenlere. Çünkü bu türle(insan türü) ciddi uyum sorunum var. Sanırım bunu fark etmişsindir. Zaten bu sorunun sende de olduğunu sanarak sana kendimi aşırı yakın hissettim. Dıııt yanlış his! Ve ardından bir hüsran, bir sıkıntı, bir tür bunalım, çırpınış daha. Bir yenilgi!: yanlış alarm!..vs..vs. Fakat her şeye rağmen kimseyi üzüp rahatsız edemem isteyerek. Ve derdimi dert belleyen dostlarım benim halime üzülerek stres yaşarlar benimle birlikte. Bu da onlar için büyük tehlike. Düşünsene herkes neler neler söylüyor: ahkam kesiyor: haksız bir şekilde nefes aldığı, beslendiği, sıçtığı, seviştiği yerden: Neymiş efendim: herkes çok çıkarcıymış/ya sana ne demeli? Kaz gelecek yerden tavuğu esirgemezken bir yandanda sana yumurta dahi vermeyecek zavallılara sana yapılması gereken muameleyi yapan serseri! (Şii sakın yanlış anlama bizzat sana değil bu laflar: Aman ha ne olu ne olmaz!! Ben uyarayımda içim rahat olsun. Dedim ya kimseyi kırmak istemiyorum. Sen de şimdi içinden “sen zaten istesende beni kıramazsın” diye geçiriyorsundur. Değil mi?:)) ar namus kalmamış/sende arı ve namusu komşu işteyken onun karısının eteğinin altında arıyorsun değil mi? Aynı karının tüpçünün altında aradığı gibi. İnsanlar çok anlayışsız, düşüncesiz ve kabaymış/ Öyle be! İşten eve dönerken yerlere çöp atıp cila niyetine üzerine tüküren, eve girince vakit kaybetmeden hane halkıyla tartışmaya başlayıp, alttan almasını bilmeyen, hatasını kabul edemeyen ayım benim! Ah !ah! Herkes çok cahilmiş/ Oysa sen televizyondan televoleler, abuk subuk yarışma programları, çeşitli renkte diziler ve her tür spor müsabakasını, gazetelerden magazini, sahte ekonomi haberlerini, radiolardan da seninde ait olduğun politik görüşe ait dj ve müzikleri periyodik bir şekilde takip ederek beynini mükemmel bir düşünce yapısına kavuşturmak için koşuşturup duruyorsun değil mi? Böyle uzayıp duran bir yakınmalar silsilesi almış başını gidiyor. Ve bu beni çılgına çeviriyor. Çok az sayıda insan samimi olarak başkalarını taktir ediyor, beğeniyor, seviyor, sayıyor, değer veriyor. Türün çoğunluğu empatiden bi haber bir halde kendi aklını beğenerek hareket ettiği için popülasyonumuz hoş görüden uzak, bencilliğin hat safhada olduğu bir yaşayış tarzı sürüyor. Bütün bunlarda kocaman bir aile olmamızı engelliyor. İnsanlar sadece ailelerini, akrabalarını, yakın çevrelerini bilemedin her gün geçerken karşılaşıp selam verdikleri(nasıl başarmışlarsa bu iletişimi kurabilmeyi) kişileri insan gözüyle görebiliyorlar. Ötesinin onlar için anlamı yok. Zaman zaman farkına dahi varmadan: ipini koparmış ve taşlanan bir boğa için daha fazla üzülüyorlar bir sokak çocuğu için ağlamaktansa. Ve ben artık ciddi ciddi bu türe ait olmadığımı düşünmeye başladım. Çoğunluğunun dillerini, hallerini, hareketlerini inceleyip çözümledikten sonra eğer ben ve azınlık insan türündensek onlar insan olamazlar sonucuna varıyorum yıllardır. O zaman belki de biz insan değiliz! Diye geyik yapmayacağım. Bu zamana dek yazılmış kadim öğretiler olduğunu düşündüğümüz tüm kutsal metinlerde belirtildiği gibi: Onlar cehennemi paylaşacak olan fanideki ezici, yıpratıcı, bozguncu, ruhu kötü olan isyankar çoğunluk, bizlerse cennet evini kocaman bir aile olarak dolduracak olan fanideki ezilen, yıpranan, bozguna uğrayan, iyi ruhlu mutlak olana ilahi aşıkla bağlanan şanslı azınlığız!: diye geyik yapacağım. Ben sıradaki hayatı alayım canım...:)
H.Ö.
OTURAKSIZ YAZILAR 8
Ben- Düşüncelerimi toplayamıyorum sevenim.
O- Toplaman gereken düşüncelerin değil sevdiğim giderken yanında götüreceğin bavulun.
B- Beni kovmaya hakkın yok. Sana yüzlerce parça çaldım, onlarcasını dillendirdim, sayfalarca harf dizdim arka arkaya manalıca.
O- Anlamadım var mı; anlayamadım bana gelişini; kapasitem bu kadar. Duygularım yok olmaları gereken yerde; acı var nefret var….var oğlu var! Var mı ötesi?
B- Aaaa… Bu sohbete bir süre ara verelim; Oasis’e gidip 5 milyona kaliteli bir t-şört almalıyım. Sonra gelip yapmam gereken ciddi işler var
O- Bana Fatih’teydim ve iki el pişti çevirip uyuduk diye yalan söylemek ve aynı gece beni iki ayrı hatunla aldatmak gibi değil mi?
B- Saçmalamaaaa lütfen! Sevgili olup olmadığımız bile belli değil; ne aldatmasından bahsediyorsun. Hem onlar geçti gitti bak şu an senin yanındayım; kanımla canımla....canım.. Der ve öpmek için uzanırım ama o elini çeker. Bende dudaklara yapışıveririm. Salak elinle, gözünle işim mi kaldı sanirsen! Hah!
O-yaa dur yapma istemiyorum!
Ben-Neden burdasın? Neden geldin buluşmaya?
O-Bilmiyorum! Tamam mı!
Ben-Ben biliyorum!
O-Nedenmiş?!
Ben-Sende biliyorsun!
O-Uzatmada söyle bakalım nedenmiş; kendini dahi sanan piskopat!
Ben-Aşktan! İkimizde güleriz buna!
O-Aşık falan değilim ama beni iyi güldürürüyorsun!Evet neden bu, gülmek için geldim!
Ben-Hohoşt köpek! Gülmek için gelmiş! Sen hala nasıl bir beyinle iletişim kurmaya çalıştığının farkında değilsin ama birce! Yapma bunu! Eşşekk gibi kıskandın ve meraklandın! Hemde benden azcık bile hoşlanmamana rağmen! İşte siz bu derece hasta bi türsünüz!
O-Saçmalama senin neyini kıskanıcam!
Ben-Nasıl oluyorda bu çiroz 2 hatunu aynı gece götürüyo diye kafayı yiyosun şu an! Hahaha! O-git be pislik! Hiçte değil umrumda değil!
Ben-kıymete bindim de mi şincik! Talep olunca arz gudurdu! Hahahahah!
O-narsist! Kendini beğenmiş megalomanyak!
Ben-Teşekkür ederim.eeee zahmet ettin geldin; istediğin tatmini yaşayabildin mi bari?
O-.................. Cevap veremez;
Ben-Nerdeeee diyorsun! "Karşımda beni bayran hayran seyredip duygularını bile açığa vuramayan bir Mecnun bekliyordum" diyorsun:) Mal gibi kalakaldın ha! Ohhhh! Dostlarla yapılan mangallı mungallı alem tadı verdi görüşmemiz. Ayaklarına sağlık...şimdiiiii siktir git nereye gidiyosan!
O-...............
Yine cevap veremeden arkasını dönüp hızlı adımlarla uzaklaşmaya çalışır. Galiba paltonun altından silahın kabzasını gördü orospu diye geçiririm aklımdan. Bir kaç saniye içinde ise kaldırımda ilk pekmez satışıma başlarım....müşteriler niye kaçışıyo lan! Siren sesleri ve çığllıklar birbirine karışır! Acaba pişman mıyım???
.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder